• ÇÖLYAK NEDİR?

    Çölyak hastalığı genetik olarak duyarlılığı bulunan kişilerde gluten içeren gıdaların tüketilmesiyle meydana gelen otoimmün bir hastalıktır. Buğday ve türevleri, arpa, çavdar hatta bazen yulafa karşı duyarlı olurlar. Çocukluktan yetişkinliğe her yaş grubunda görülebilir.

    Çölyak hastalığı hayatın her döneminde ortaya çıkabilir fakat genelde erken çocukluk döneminde kendini belli eder.

    ÇÖLYAK SEMPTOMLARI

    Çölyak, klasik karın ağrısı, kusma, iştahsızlık, kilo kaybı, b12 ya da folik asit eksikliğine bağlı anemi gibi belirtilerle başlar. Şiddetli gluten alımı olduğunda ise, baş ağrısı, öğrenme güçlüğü, dikkat eksikliği belirtileri de görülür.

    ÇOCUKLARDA SEMPTOMLAR

    2 yaşından küçük çocuklarda; ishal ve cıvık dışkı, bulantı/kusma, karında rahatsızlık hissi, tekrarlayan karın ağrısı, kilo kaybı.

    2 yaşından büyük çocuklarda; kronik ishal/yağlı dışkı, iştahsızlık,  kilo alamama, karın şişliği, kas erimesi, cilt altı yağ dokusunun kaybolması, huzursuzluk

    ÇÖLYAK HASTALIĞI TANI VE TESTLER

    Çölyak hastalığının tanısı klinik bulgulara eşlik eden serolojik testlerin pozitifliği ve intestinal biyopsi bulgularının görülmesiyle konulur.  Hastalığın tek tedavisi yaşam boyunca glutensiz diyet olduğundan tanı aşaması kesin olmalıdır. Teşhis konulamayan vakalarda kemik ve karaciğer hastalıklarına, nörolojik bozukluklara neden olabilir.

    ÇÖLYAK HASTALIĞI İÇİN MEVCUT TEDAVİ ÖMÜR BOYU GLUTENSİZ DİYET

    Diyet hem doktorlar hem de diyetisyenler tarafından hastaların ve ailelerinin sürekli eğitimini gerektirir. Çölyak hastalığının diyet tedavisine özel olarak üretilmiş ürünler bile, çok az miktarda gluten proteini içerebilir. Bu nedenle, glutensiz diyet ve refrakter çölyak hastalığı ile ilgili dikkat edilmesi gereken hususlar ayrıntılı bir şekilde incelenmelidir.

    Glutensiz diyete tam olarak uyum sağlandığında, genellikle birkaç hafta içinde klinik iyileşme sağlanır ve 1-2 yılda mukozal hasar iyileşir. Çölyak hastalığı olan hastalara ikincil olarak laktoz intoleransı eşlik edebilir. Bu nedenle tedavinin ilk aşamasında süt ve süt ürünlerinden kaçınılmalıdır. Ayrıca, glutensiz beslenen hastalarda B vitamini eksikliği sıklıkla görülmektedir. Bu nedenle, hastalara multivitamin desteği verilmesi önerilmektedir.

  • ÇOĞUL GEBELİK NEDİR?

    İki veya daha fazla sayıda fetüsün bulunması çoğul gebelik olarak tanımlanır. Bu tür gebeliklerde cinsiyetleri, doku tipleri, kan grupları, görünüşleri farklı veya aynı olabilir.

    Çoğul gebelik oranlarının artmasına neden olan en önemli etkenler; üremeye yardımcı tekniklerin gelişmesi ve yaygınlaşması ve bununla birlikte çocuk sahibi olma yaşının otuzlu yaşların üzerine çıkmasıdır. Üremeye yardımcı tekniklerin kullanılması ise, başta ikiz gebelikler olmak üzere üçüz, dördüz ve diğer çoğul gebeliklerin oluşumunu artırmaktadır.

    Çoğul gebelikler tekil gebeliklere oranla daha az görülmesine rağmen taşıdığı yüksek riskler ve artmış tedavi masrafları nedeni ile önemli bir halk sağlığı sorunudur. Çoğul gebeliklerin erken tanısı, daha yakın gebelik takibi ve tekil gebeliklerden farklı olan komplikasyonlarının bilinmesi çok önemlidir.

    ÇOĞUL GEBELİĞİ OLUŞTURABİLECEK FAKTÖRLER

    • Kalıtım
    • Anne yaşı ve doğum sayısı
    • Gebenin vücut yapısı
    • İlaç kullanımı
    • İnfertilite tedavisi

    ÇOĞUL GEBELİK RİSK UNSURLARI

    Çoğul gebelikler hem anne hem de bebek için risk oluşturmaktadır. Erken doğum, büyüme geriliği, eşler arası uyumsuzluk, fetüs kaybı, gebeliğe bağlı diyabet, anemi, gebeliğe bağlı hipertansiyon, gebelik kolestazı, yüksek sezaryen ihtimali gibi birçok risk unsurunu barındıran çoğul gebeliklerin erken takibinin önemi büyüktür.

    ÇOĞUL GEBELİK TAKİBİ

    Çoğul gebeliğin erkten teşhisi ve takibi ileride oluşabilecek komplikasyonları önlemek adına önemlidir. Takip sırasında dikkat edilmesi gereken hususlar;

    • Düzenli beslenme takibi yapmak,
    • Erken kasılmaları önlemek
    • Fetal akciğer matürasyonu için steroid kullanılmak,
    • Yatak istirahati

    ÇOĞUL GEBELİKLERDE DOĞUM

    38.hafta ideal doğum zamanıdır. Çoğul gebeliklerde tekil gebeliklere göre risk oranı yüksek olduğundan sezaryen olasılığı büyüktür. İkinci fetüsün doğumu ilk fetüsün doğumuna göre daha risklidir ve her iki fetüs doğumu arasındaki süre önemlidir.

  • ÇOCUKLARDA KABIZLIK

    Kabızlık haftada üç defadan az dışkılama ve/veya dışkı kıvamının sert olması ve isteğe bağlı dışkı tutma olarak tanımlanır. Her gün dışkılamaya rağmen, sert ve ağrılı dışkı yapan çocuklar da kabız olarak değerlendirilmelidir.

    Son 2 ay içerisinde 3 haftada bir defadan daha az sayıda dışkılama, tuvaleti tıkayacak şekilde büyük dışkılar, dışkı tutma ve biriktirme davranışı, ağrılı dışkılama gibi durumların bir arada olması kronik kabızlığa işarettir.

    ÇOCUKLARDA KABIZLIĞA NEDENLERİ NELER OLABİLİR?

    • Erken çocukluk döneminde ağrılı dışkılama kabızlığın temel nedeni olabilir.
    • Anne sütünden, inek sütüne geçiş ve ek gıdalar dışkının sertleşmesi ile birlikte süt çocuklarında ağrılı dışkılamaya neden olur.
    • Tuvalet eğitimin aşırı zorlayıcı ve uygun olmayan şekilde yapılması dışkının tutulması ve sertleşmesine yol açarak kabızlığa neden olur.
    • Daha büyük çocuklarda evinden başka yerde (okul vb.) tuvaletini yapamama da önemli bir faktördür.

    KABIZLIĞI ETKİLEYEN FAKTÖRLER

    • Yetersiz veya kısa süreli beslenme
    • Ağrı korkusu nedeniyle dışkı tutma
    • Dışkılamadan kaçınma
    • Çok erken veya zorlayıcı tuvalet eğitimi
    • Oturak/tuvalet reddi
    • Ebeveynin anksiyetesi, gerilimi
    • İlaç tedavisi korkusu (özellikle anal)

    KABIZLIĞI OLAN ÇOCUKLARDA GENEL BULGULAR

    Kabızlığı olan bebeklerde dışkılama ağrılı olacağından;

    • Yüzünü buruşturma,
    • Yüzde kırmızı renk değişikliği,
    • Gerilme ve ağlama görülebilir.

    Daha büyük çocuklar da;

    • Tuvalete oturmayı reddetme,
    • Dışkı tutucu davranış olarak nitelendirilen tipik hareketler,
    • Bazıları ise bir yerlere saklanıp başka bir odaya kaçarlar.

    ÇOCUKLARDA KABIZLIĞIN TEŞHİS VE TEDAVİSİ

    Kabızlık nedenlerinin ayırıcı tanısı için fizik muayene önemli olup yeterli olabilmektedir. Büyüme geriliği olup olmadığını anlamak adına boy ve kilo kontrolü yapmak gerekir. Fiziki muayene bulguları doğrultusunda laboratuvar ve radyolojik çalışmalar yapılır.

    Kabızlıkta tedavi de değişik yöntemler izlenebilir.

    • İlk olarak yapılması gereken anne ve babanın pozitif, destekleyici nitelikte eğitim tedavisini uygulamasıdır. Bu durumun geçici olduğunu, tehlikeli olmadığını anlatarak, bu davranış şeklini benimsemelilerdir.
    • İkinci olarak biriken dışkının atılması için ağızdan veya rektal yolla ilaç tedavisi uygulanır.
    • Diğer bir tedavi yöntemi ise tuvalet eğitimi ya da davranışını değiştirmedir. Çocuk düzenli tuvalet kullanımına alıştırılmalı, günde en az 3-4 sefer tuvalete oturması sağlanmalıdır.
    • Son olarak beslenme en önemli basamaktır. Bu aşamada çocuklar mutlaka diyetisyene yönlendirilmeli, diyetlerindeki enerji ve diğer besin öğesi gereksinimleri, posa miktarı, sıvı alımı düzenlenmelidir.

    Çocuğun gerek sağlıklı beslenme alışkanlığı kazanması, gerekse büyüme ve gelişmesini tamamlayabilmesi için, kendisine tüm besin gruplarından besinlerin uygun pişirme yöntemleri ile sunulması ve öğün atlamadan beslenmesi, çocuğun sağlıklı olmasının ön koşuludur.

  • ÇOCUKLARDA İŞİTME KAYBI NEDEN OLUR?

    İşitme çevremizde olup biteni anlamamız için ihtiyaç duyduğumuz bir sistemdir. İşitmenin konuşma ve dil gelişimi, iletişim ve öğrenme açısından kritik rolü iyi bir şekilde bilinmektedir. Çocuğun yaşamında işitme kaybı ne kadar erken olursa, çocuğun gelişimi üzerindeki etkileri de o derecede ciddi olacaktır. Benzer bir şekilde sorun ne kadar erken tanımlanabilirse, bu etkilerin önlenmesinde de o derecede başarılı olunacaktır.

    İşitme sistemimiz; dış kulak, orta kulak, iç kulak ve koklear sinirden oluşur. Dış kulak sesleri toplayıp kulak zarını titreştirir. Ortak kulak hava dolu bir alan olup basıncı kontrol eder. İç kulak ise içi sıvı dolu olan alandır.

    İşitme kaybı ise işitme sisteminin farklı bölgelerinde meydana gelen farklı sorunlar neticesinde meydana gelebilmektedir. Bu kayıpların nedenleri, meydana geldikleri bölgeler ve zamanları itibariyle kayıpların biçimleri medikal ve cerrahi tedavi süreçlerini belirleyebildiği gibi; uygun işitme desteğinin sağlanması ve kaybın rehabilite edilmesi noktasında da belirleyici olmaktadırlar.

    İŞİTME KAYBI TİPLERİ

    İşitme kayıpları başlangıç zamanlarına göre;

    • Doğumda mevcut olan
    • Doğum sonrasında meydana gelen

    Olarak ikiye ayrılır.

    İşitme kayıpları sürelerine göre de farklılık gösterir.

    • Akut, aniden başlayan ve kısa süren
    • Kronik, uzun süreli
    • Kademeli devam eden,
    • Küçük değişikliklerle meydana gelen,
    • Geçici, sınırlı bir süre olan,
    • Kalıcı,
    • Geri döndürülemez şekilde,
    • Gittikçe ilerleyen,
    • Dalgalı, değişken.

    İşitme kaybı tek taraflı olacağı gibi çift taraflıda olabilir.

    İŞİTME KAYIPLARININ NEDENLERİ

    • Doğuştan gelen işitme sistemi sorunları
    • Kulak kirinin fazlalığı
    • Dış kulak yolunu tıkayan nesneler
    • Kulakta kemik büyümeleri
    • Dış kulak yolu enfeksiyonları
    • Orta kulakta travmaya bağlı kayıplar
    • Orta kulak kireçlenmesi
    • Orta kulak enfeksiyonları
    • Orta kulakta anormal kemik yapısı
    • Kulakta kistler veya tümörler

    İŞİTME KAYBI DEĞERLENDİRME YÖNTEMLERİ

    Saf Ses Odyometri: Saf ses değerlendirme işitme kaybının tipi ile ilgili ayırıcı bir role sahiptir. İşitme kaybının iletim bileşeni ile ilgili değerlendirmelerinin temelinde hava ve kemik yolu iletim eşiklerinin karşılaştırılması yatmaktadır.

    Konuşma Odyometrisi: Konuşmayı alma uyaranı ile yapılan bu değerlendirmelerde işitme kaybının günlük yaşama olan etkilerini ortaya koyar. Farklı seviyelerini değerlendirmeyi sağladığı için altta yatan patolojilerin ortaya çıkarılmasında da yardımcı olurlar. Çocuklar ile uygulaması da saf ses ile yapılan değerlendirmelere göre daha kolay ve isabetli olabilmektedir.

    İmmitansmetrik Değerlendirme: Orta kulak bozukluklarının ortaya çıkarılması, koklear ve retrokoklear patolojilerin ayırt edilmesi, saf ses odyometrik değerlendirmenin doğrulanması amaçları ile kullanılabilir. Bu değerlendirme ile hem işitmeye karşı hassasiyet hem de koklear/retrokoklear patolojilerin ayırt edilmesi sağlanabilir.

    Fizyolojik Değerlendirmeler: Doğrudan kokleanın değerlendirildiği oto akustik emisyon ölçümleri, elektrokokleografi ve spiral ganglionlar ve sonrasındaki sinirsel iletimin değerlendirildiği işitsel uyarılmış beyin sapı yanıtlarını içermektedirler. Bu değerlendirmelerin tamamı objektif yöntemlerdir. Bu sayede işitme ile ilgili de objektif sonuçlar elde edilebilir.

  • ÇOCUKLARDA İDRAR KAÇIRMA

    İdrar kaçırma çocukluk çağında en sık görülen problemlerdendir. İşeme mesane, mesane boynu, üretradaki düz kas ve üretradaki çizgili kasların koordine çalışması ile mümkündür. Bu kaslar arasındaki koordinasyon spinal kord, beyin sapı, ve beyindeki kompleks nörolojik kontrol sistemleri ile gerçekleştirilir.

    İDRAR KAÇIRMAYI ETKİLEYEN FAKTÖRLER NELERDİR?

    • Çevresel,
    • Psiko-sosyal
    • Genetik faktörler,
    • Uyku uyanıklık sistemini kontrol eden kortikal merkezler,
    • Mesane fizyolojisinde düzensizlik,
    • Hormonal faktörler.

    İDRAR VE YAŞ İLİŞKİSİ

    Mesane kontrolünün gelişimi yaşla birlikte değişir. İlk 6 ay bir refleks sonucu mesane boşaltılır. 6-12 ay arası dönemde refleksler azalıp idrar miktarı artar. 1-2 yaş döneminde işeme sayısı günde 11’e kadar düşer. 3-5 yaş dönemine gelindiğinde ise bilinçli olarak algılanan mesane doluş hissi ortaya çıkar. İşeme arzusu hem bilinçsiz, hem de bilinçli olarak engellenebilir. Ortalama 4 yaş döneminde çoğu çocukta erişkin tipte idrar kontrolü gelişmiş olur.

    İDRAR KAÇIRMANIN BERABERİNDE GETİRDİĞİ DURUMLAR

    • Anne-baba anlaşmazlığı
    • Anne-babanın boşanması/ayrılması
    • Aileden ayrılma
    • Kardeş doğumu
    • Okul ile ilgili problemler
    • Cinsel istismar

    Gibi psikolojik durumların varlığında idrar kaçırma gerçekleşmesi ihtimali yüksektir.

    • Kabızlık
    • Kronik böbrek hastalığı (KBH)
    • Mesane disfonksiyonu
    • Diyabet
    • Obstrüktif uyku apnesi
    • İdrar yolu enfeksiyonu
    • Hipertiroid

    İDRAR KAÇIRMA DURUMU OLAN ÇOCUKLARDA TEMEL DEĞERLENDİRME

    Öncelikle aile öyküsü, idrar kaçırma sıklığı, alt üriner sistem sorgulanması, işeme günlüğü, işeme bozuklukları gibi durumların değerlendirilmesi gereklidir. Daha sonra fizik muayene ve idrar analizini içermelidir. İşeme günlüğü; çocuğun içtiği sıvı çeşidi ve miktarı, işeme sıklığı, fonksiyonel mesane kapasitesi, dışkılama alışkanlığı, sıkışma ve idrar kaçırma epizodlarını gösterdiğinden tanıda önemli bilgiler sağlayarak idrar kaçırmanın altında yatan sebepleri bulmada hekime yardımcı olur.

    İdrar kaçırma tedavisinde bir çok yöntem uygulanır.                 

    • Davranış modifikasyonu
    • Enüretik alarm
    • Farmakolojik tedavi
    • Anti-depresan ilaçlar

    İDRAR KAÇIRAN ÇOCUKLARDA DAVRANIŞSAL TEDAVİ ÖNERİLERİ

    • Çocuğa rahatça idrarını yapabilmesi için çıkartılması kolay uygun alt çamaşırı ve pantolon giydirilmelidir.
    • Çocuğa idrarını tutmaması gerektiği açıklanmalı ve ikna edilmelidir.
    • İki saatte bir işemeye cesaretlendirilmeli, okulda birkaç kez tuvalete gitmesi önerilmeli, sıkışma ve kaçırma olmadan işemesi öğütlenmelidir. Ayrıca yatmadan mutlaka idrarını boşaltmalıdır.
    • Öğretmeni ile konuşularak hem onu işemesi için uyarması hem de tuvalete gitmesine kolaylık sağlaması istenmelidir.
    • Çocuğun sabah ve erken öğleden sonraki saatlerde serbestçe sıvı alımı sağlanmalı, sıvı alımı desteklenmelidir. Eğer çocuk sosyal aktivite ve spor faaliyetlerine katılmıyorsa akşam yemeği sonrası sıvı alımı minimalize edilmelidir.
    • Çocuk pelvik taban kaslarını tam olarak gevşeteceği pozisyonda tuvalete oturmalı, klozet dik pozisyonda, çocuk kapağı kullanılarak ve gerekirse ayaklarının altına bir tabure konularak askıda kalmayacak şekilde rahat oturmalı ve rahat şekilde boşaltımı gerçekleşmelidir.
    • Çocuğun diyeti gaitasını yumuşatacak şekilde düzenlenmeli, bol sebze ve kabuğuyla meyve gibi posalı yiyecekler tercih edilmelidir.
    • Çocuk fiziksel aktivite yapmaya yönlendirilmeli, uzun süre tv. vb. eşyalar ile meşgul olmamalıdır.
  • ÇOCUKLARDA HEMATÜRİ (İDRARDA KAN GÖRÜLMESİ)

    Hematüri idrarda kan hücrelerinin görülmesidir. Hematürisi olan bir çocuk birçok şikâyetle doktora başvurabilir. Bu şikâyetlerin çoğu üriner kaynaklı olabilirken başka hastalıklardan dolayı da olabilir.

    Hematüri makroskobik hematüri ve mikroskobik hematüri olmak üzere ikiye ayrılır:

    Makroskobik hematüri çıplak gözle bile fark edilebilir; kanlı, pembe kırmızı veya kahverengi idrar vardır. Eğer hematüri ileri seviyedeyse idrar rengi daha da koyulaşır. Eğer kanlı idrar berrak ve taze kırmızı ise bu alt idrar yollarından koyu renkli ve bulanık ise üst idrar yollarından kaynaklanan bir hematüriye işaret eder.

    Mikroskobik hematüri ise çıplak gözle görülemeyen ancak laboratuvar incelemesi gerektiren bir durumdur.

    ÇOCUKTA HEMATÜRİ NEDENLERİ

    • Üriner sistem enfeksiyonları
    • Bakteriyel enfeksiyonlar
    • Tüberküloz
    • Viral enfeksiyonlar
    • Üriner sistem taşları
    • Üriner sistemin anatomik bozuklukları
    • Polikistik böbrek

    ÇOCUĞUMDA BİR RAHATSIZLIK OLDUĞUNU NASIL ANLARIM?

    Çocuğunuzda aşağıdaki belirtiler var ise mutlaka ayrıntılı bir tanı ve fiziki muayene için doktora başvurmak gerekir.

    • Karın ağrısı
    • Kasık ağrısı
    • İdrar yaparken yanma ve ağrı
    • İdrar kaçırma
    • Kesik kesik idrar yapma
    • İdrarın rengi

    ÇOCUKLARDA HEMATÜRİ TANISINDA KULLANILAN YÖNTEMLER VE TEDAVİ

    Çocukta hematüri şüphesi varsa öncelikle dikkatli bir hasta anamnezi alınması gereklidir. Daha sonra fiziki muayene yapılarak tanısal süreç için;

    • Tam kan sayımı
    • Tam idrar tetkiki
    • İdrar kültürü
    • Üre, kreatinin düzeyi
    • 24 saatlik idrarda kalsiyum, protein ve kreatinin ölçümü
    • Üriner USG

    Gibi yöntemler kullanılır. Teşhis konulduktan sonra medikal, cerrahi veya diyet tedavileri uygulanır.

  • ÇOCUKLARDA BÖBREK NAKLİ

    Böbrek nakli son dönem böbrek yetmezliği tedavisinde altın standart tedavi yöntemi olmuştur. Vericilerin büyük çoğunluğunu ebeveynler oluşturur. Diğer akrabalar ve akraba olmayanlar da daha az oranda verici grubundadır.

    ÇOCUKLARDA BÖBREK NAKLİNE HAZIRLIK ADIMLARI NELERDİR?

    • Alıcıyı Hazırlamak

    Özellikle küçük yaş grubundaki çocuklarda son dönem böbrek yetmezliği evresine ulaşmadan hastaların yeterli beslenmesinin sağlanması ve komplikasyonların önlenmesi hastanın etkinliğinin böbrek nakli sonrasındaki kazanımlardan çok daha etkili olduğu gösterilmiştir. Her böbrek nakli hastasının canlı aşıları nakil öncesinde tamamlanmalıdır.

    • Ürolojik Değerlendirmeler

    Mesane tam boşalamadığında enfeksiyon meydana gelmektedir. Bunlar da nakil ömrünü azaltan potansiyel komplikasyonlardır. Üroloji pratiğinde sıkça kullanılan temiz aralıklı kateterizasyon nakil sonrasında da etkin ve koordineli olmayan dışarı atma fonksiyonu hastalarda güvenle uygulanabilir. Nakil hastalarının çoğunda mesane yeni böbreğe adapte olur.

    • Desensitizasyon İşlemi

    Bir kişinin bir alerjene ya da immün sistemi tarafından yabancı olarak algılanan başka bir maddeye ilk kez maruz kalması ile immün cevabın oluşmasıdır. Bu cevap alerji ve diğer aşırı duyarlılık reaksiyonlarının temelini oluşturur. Çocuklarda optimal desensitizasyon önemlidir.

    • Verici Seçimi

    Uygun vericinin seçimi nakil işleminin en önemli aşamadır. Çocuklarda canlı vericiden nakiller erişkinlere kıyasla daha fazladır.

    ÇOCUKLARDA NAKİL SÜRECİ

    Çocuk hastanın boyutları, arter ve venlerin kalibrasyonları nakil böbreğin pozisyonunu belirler. Özellikle 15 kilonun altındaki küçük çocuklarda erişkinlerden alınan nakil böbreğin perfüze edilmesinde sıkıntılar çıkabilir.

    Kronik böbrek yetmezliği olan çocuklarda büyüme geriliği başarılı bir nakilden sonra çocukların doğrusal büyümeleri düzelmektedir. Özellikle erken çocukluk ve süt çocuğu dönemindeki çocuklar büyüme geriliğine daha duyarlı olmakla birlikte, nakilden sonra büyüme anlamında en çok fayda görenler yaşı en küçük olanlardır.

  • ÇOCUKLARDA BESİN ALERJİSİ

    Besin alerjisi çocukluk çağında sıkça görülen alerjik bir rahatsızlıktır. Vücuda alınan besinler ya da besinlerle birlikte alınan katkı maddelerine karşı savunma sisteminin aşırı reaksiyon göstermesi ile ortaya çıkar.

    Fakat besin alerjisi sadece besinin vücuda girmesiyle değil, besinle temas edilmesi besinin kokusunu alınmasıyla da ortaya çıkar. Besinlerde birden çok madde bulunduğundan ötürü, besinde bulunan hangi maddenin alerjiye yol açtığını anlamak zordur.

    Çocuklarda besin alerjisinde karşımıza çıkan nedenlerin başında, genetik faktörlerin geldiği görülmektedir. Özellikle annenin alerjisinin olduğu durumda, çocuğun alerjiye yatkınlığı fazladır.

    HANGİ BESİNLER ALERJEN OLABİLİR?

    Çocukluk çağında başlıca alerjen besinler;

    • İnek sütü,
    • Tavuk yumurtası,
    • Yer fıstığı,
    • Soya fasulyesi,
    • Buğday,
    • Balık ve diğer deniz ürünleri,
    • Çikolata,
    • Bal,
    • Katkı maddeli yiyecekler,

    olmakla birlikte çocuk immün sistemine göre değişebilir.

    ÇOCUĞUMDA BESİN ALERJİSİ OLDUĞUNU NEREDEN ANLARIM?

    Alerjen besinlere reaksiyonu olan ve bu besinleri içeren yiyeceklerin alınmasından sonra, dakikalar veya saatler içinde ortaya çıkan,

    • Yaygın kızarıklık,
    • Deri de döküntü,
    • Kaşıntı,
    • Hırıltılı solunum,
    • Kusma ve ishal

    Gibi alerjene göre değişiklik gösteren belirtileri mevcuttur.

    TANI YÖNTEMLERİ

    Bir besin tüketiminden sonra ortaya çıkan solunum, sindirim ve cilt problemleri varlığında alerji düşünülmelidir. İlk olarak hastadan doğru bir anamnez alınarak yapılacak testlere karar verilir. Besin alerjisi tanısı koymada yaygın kullanılan Cilt Prik Testi yapılır. Daha sonralarında ise besin testleri yapılarak tanı konur.

    TEDAVİ YÖNTEMLERİ

    Besin alerjisinde tedavinin en önemli noktası alerjen besini ortadan kaldırmaktır. Duyarlı besinler belirlenerek bunlara karşın diyet tedavisi uygulanmalıdır. Diyeti uygulanan bazı hastaların semptomları zamanla azalır ve birkaç yıl içinde besin alerjisi kaybolabilir.

  • ÇOCUKLARDA BAŞ AĞRISI

    Baş ağrısı kafatası içinde ya da dışında yer alan ağrıya duyarlı yapıların değişimleri sonucu oluşan bir rahatsızlıktır. Yetişkinlerin hemen hemen tümünün yaşadığı bu durum çocuklarda daha az görülmektedir.

    Çocuklarda baş ağrısını hafife almamak gerekir. Baş ağrısının sıklığı ve şiddetine bağlı olarak çocukların okul başarısı, dikkati, hafızası, davranışları, arkadaşlarıyla ilişkileri, sosyal ilişkileri ve okula devam durumu etkilenmektedir.

    AĞRIYI BAŞLATAN FAKTÖRLER NELERDİR?

    • Fiziksel aktivite
    • Ders çalışma
    • Açlık
    • Egzersiz
    • Sınav dönemi
    • Soğuk hava
    • Sıcak hava
    • Uykusuzluk
    • Tedirginlik
    • Stres

    Baş ağrısı ile birlikte halsizlik, huzursuzluk, solukluk, baş dönmesi gibi şikayetler ortaya çıkar.

    ÇOCUKLARDA BAŞ AĞRISI İLE ORTAYA ÇIKAN RAHATSIZLIKLAR

    • Enfeksiyonlar,
    • Yer kaplayan oluşumlar (tümör, kist),
    • Nörolojik hastalıklar,
    • Sistemik hastalıklar,
    • Metabolik hastalıklar.

    ARTAN BAŞ AĞRILARINDA NASIL BİR YOL İZLEMEK GEREKİR?

    Baş ağrısının tanı ve tedavisinde ağrının süresi, ağrının yeri, ağrıya eşlik eden semptomlar, cinsiyet ve yaş gibi faktörler dikkate alınır. Daha sonrasında ise kan tahlili, sinüs grafisi, EEG, BT, MR, Tansiyon ölçümü, gibi tanı yöntemleri kullanılarak sonuca varılır.

  • ÇOCUKLARDA ASTIM

    ÇOCUKLARDA ASTIM

    Astım birçok hücre ve hücre bileşeninin rol oynadığı, nefes darlığı, hışıltı solunum, göğüste sıkışma ve/veya öksürük gibi tekrarlayan solunum semptomları ile ortaya çıkan kronik bir hava yolu hastalığıdır.

    ASTIM TANISI ERKEN ÇOCUKLUK DÖNEMİNDE KONABİLİR

    Erken çocukluk döneminde astım tanısı klinik ve fizik muayene bulguları doğrultusunda konulabilir. Fizik muayenedeki, hışıltının karakterine göre değerlendirildiğinde şu şekilde sınıflama yapılabilir.

    Geçici Erken Hışıltı: İlk 3 yaşta ortaya çıkan hışıltı genellikle prematüre bebeklerde ve anne-baba sigara içiciliğine bağlı olarak ortaya çıkar.

    Persistan Erken Başlangıçlı Hışıltı: Genellikle akut üst solunum yolları ile ilgili tekrarlayan hışıltı olup beraberinde sıklıkla atopi ve ailede alerjik hastalık hikâyesine rastlanmaz. Semptomlar genellikle okul çağında da devam eder, bazılarında bulgular 12 yaşında da devam etmektedir.

    Geç Başlangıçlı Hışıltı: 3 yaş sonrası başlayan bulgular sıklıkla çocukluk ve erişkin çağda da devam eder. Sık tekrarlayan astım atakları, aktivite ile artan öksürük, gece öksürükleri, viral bir hastalık olmadığı halde öksürükler 3 yaşından sonra da devam ediyorsa astım düşünülür.

    5 YAŞ ALTI ÇOCUKLARDA RİSK FAKTÖRLERİ

    • Anne babada astım
    • Egzama
    • Alerjen duyarlılığı
    • Soğuk algınlığı olmadan hışıltı
    • Alerjik rinit
    • Besin duyarlılığı

    5 YAŞ ALTI ÇOCUKLARDA ASTIMI DÜŞÜNDÜREN BULGULAR

    • Gece veya sabah uyandığından tekrarlayan veya kötüleşen öksürük,
    • Egzersiz, kahkaha, ağlama, sigara dumanı ile tetiklenen öksürük,
    • Egzersiz veya gülme, ağlama sonrası ortaya çıkan zorlu solunum ve nefes darlığı,
    • Yürürken çabuk yorulma,
    • Birinci dereceden akrabalarda astım öyküsü,

    MUAYENE, TEŞHİS VE TEDAVİ

    Fiziki muayene başlangıçta önemlidir.  Alerjik egzama, ve üst solunum yolları muayenesi, akciğer muayenesi, kardiyovasküler sistem muayenesi, nörolojik muayene, bilinç durumu ile birlikte değerlendirilir. Daha sonra solunum fonksiyon testi, laboratuvar testleri yapılır ve astım atak şiddetleri ölçülür. Astımın şiddeti ve durumuna göre ilaç tedavisi veya oksijen tedavisi planlanır.