• AYAK BİLEĞİ BURKULMALARI

    Ayak bileği burkulmaları, en sık karşılaşılan bilek yaralanmasıdır. Acil Servise başvuran hastalar arasında ayak bileği burkulması önemli bir yer tutmaktadır.

    Ayak bileği burkulmaları, genellikle dış yan bağ kompleksi yaralanması sonucu oluşur. Ayak bileği, yük altında değilken içe bükülme ve içe döndürme konumunu alır. Bu konumdayken, ayak üzerine düşme sonucu burkulma ve bununla birlikte ağrı ve şişlik meydana gelir.

    BURKULMALARDAKİ TEMEL SEBEPLER

    Genellikle üzgün olmayan zemin üzerinde spor veya yürüyüş sırasında ayağın üzerine düşme veya lateral kenarın üzerine basma sırasında gelişir.

    Ayak bileği burkulmaları ilk burkulmayı takiben sürekli devam eder. Ayak bileği burkulması geçiren kişilerde genellikle fonksiyonel ayak bileği dengesizliği görülmektedir. Fonksiyonel ayak bileği dengesizliği; ayakta boşalma hissi, eklemin destekleyiciliğinde kayıp oluşmasına sebep olur. Bu nedenle bir kere burkulan ayak bileği sürekli burkulmalarla devam eder.

    AYAK BURKULMALARINDA TANI VE TEDAVİ

    Kas-iskelet sisteminde meydana gelen yaralanmaların erken tanısı uygun tedavinin yapılabilmesi için gereklidir. Sadece fiziki muayene ile ayak bileğinde oluşan kemik hasarını ve derecesini, saptamak söz konusu değildir.

    Ayak bileği burkulması altı ay boyunca cerrahi olmayan yeterli tedaviye rağmen; düz olmayan yüzeylerde veya yüksek topuklarla yürümede güçlük, ayak bileğinin boşalma, kayıp gidiyor hissi, şişlik, sertlik, hassasiyet, sportif faaliyetler sırasında veya günlük işlerin yapımı sırasında ayak bileğinin dış kenarında ağrının varlığı olarak tanımlanır.  Bu sebeple kırık bir ayak bileğinden, burkulmayı ayırabilir. Fiziki muayenede tanı anlaşılmakla beraber kemik yapıyı incelemek için de Bilgisayarlı Tomografi (BT) taraması çekilebilir.

  • AYAK AĞRILARI

    Düzgün ve dengeli bir yürümemizi sağlayan ve vücudumuzun tüm yükünü taşıyan ayaklar, vücut ağırlığının çok üzerindeki yükleri taşıyarak kas-iskelet sistemimize destek platformu durumundadır. Ayaklarımız lokomotor sitemde bu kadar önemli ve etkili bir yere sahipken ayak ağrıları büyük problemlere dönüşebilir.

    Ayak ağrıları, fiziksel aktivitelerimizi etkiletme ve günlük yaşamımızı sınırlamaktadır. Yaşlılarda gençlere göre daha yüksek görülme sıklığına sahiptir. Biyomekanik bakış açısıyla, ayakta meydana gelen ağrı, kas-iskelet sisteminde genel bir ağrı durumu yaratmaktadır.

    AYAK AĞRILARI BAŞLICA NEDENLERİ

    Ayaktaki ağrılar, kemik yapısı, eklemler, eklem etrafında yumuşak dokular, sinir ve damar yetmezliği ve aşırı kilodan kaynaklı olabileceği gibi ayakta nasır oluşumu, ağrıya neden olabilecek rahatsız edici ayakkabıların uzun süre giyilmesi ve düztabanlık da ayak ağrılarına neden olabilir.

    AYAK AĞRILARINE NE İYİ GELİR?

    Ayak ağrılarına iyi gelen yöntemlerden biri olan soğuk masajdır. Soğuk, damarları sıkıştırarak eklem ağrılarını giderme de yardımcı olur. Ayağınız üzerinde ağrıyan yerde buzu 10 ila 15 dakika kadar bekletmek ağrılarınızı hafifletmeye yarayacaktır.

    Diğer bir yöntem ise düzenli bir şekilde egzersiz yapmaktır. Ayaklarınız hareketsiz kalmaktan dolayı da ağrıyor olabilir.

    Ayakkabı seçiminiz ayağınızdaki ağrının nedeni ise ayak tabanınıza uygun ayakkabılar seçtiğiniz takdirde ayaklarınızda ağrılar yaşanmaz.

    AYAK AĞRILARI TEDAVİLERİ

    Tedavide ilk tercih doğru ayakkabı seçiminin belirlenmesi ve tabanlık desteklerinin kullanılmasıdır. Eğer ağrılar hafiflemiyor ise doktora başvurup tanı konarak tedaviye başlanmalıdır.

  • ATEŞ NEDİR?NEDEN OLUR?

    ATEŞ NEDİR?

    Ateş; vücut ısısının 38°C’nin üstünde olması olarak tanımlanır. İnsan vücudu, ortam ısısı, enerji harcamaları ve enerji alımı gibi çeşitli değişkenlerin geniş dalgalanmalarına rağmen nispeten sabit bir ısının muhafaza edilmesi konusunda dikkate değer bir kabiliyete sahiptir.

    Vücut ısısını düzenleyen nöronlar ısıyı belli bir aralıkta tutmak için sırayla otonomik, endokrin ve davranışsal mekanizmalar üzerinde hareket edebilir. Bu ayar noktası yükseltildiğinde, ateş oluşur.

    NORMAL VÜCUT ISISI NE OLMALDIR?

    Normal, sağlıklı bir merkezi vücut ısısı 36-37.5°C aralığında korunur. Kan ısısı yükseldiğinde veya düştüğünde, düzenleyici tepkiler tetiklenir ve preoptik bölgedeki nöronlar, normal vücut ısısını düzenlemek için sinyal üretimini arttırır veya azaltır.

    BAŞLICA ATEŞ NEDENLERİ?,

    • Virüsler,
    • Bakteriyel enfeksiyonlar,
    • Kulak enfeksiyonu,
    • Soğuk algınlığı ve grip,
    • İdrar yolları enfeksiyonu,
    • Antibiyotikler ya da bazı ilaçların yan etkisi,
    • Güneş çarpması,
    • Aşılar,
    • Uyuşturucu kullanımı,
    • Bebeklerde diş çıkarma,
    • Gıda zehirlenmesi vb.

    ATEŞİN VÜCUDA ETKİLERİ?

    Ateşin, enfeksiyon ile savaşmada çok büyük rol oynar. Ancak savunma mekanizmasında aksilik olabilir. Ateşin ana savunma mekanizmasında rolü olsa bile bazen zararı daha fazla olabilmektedir. Yüksek ısı, bazı patojenlerin replikasyonu ve virülansına müdahale eder ve enfekte hastaların iyileşmesini hızlandırabilir.

    Aynı zamanda ateşin yararlı etkileri de vardır; bazı bakteri ve virüslerin üreme ve gelişimlerini durdurur. Antikor üretimine yardımcı olur ve böylece hem hücresel hem de humoral bağışıklığı güçlendirir. Ateş ayrıca hemoglobinin oksijene olan afinitesini azaltır ve dokulara oksijen verilmesini kolaylaştırabilir.

    ATEŞ NASIL DÜŞÜRÜLÜR?

    • Ateşli kişi serin bir ortamda tutulur.
    • Eklem yerlerine ıslak bez tedavisi yapılabilir.
    • Hafif giysiler giyilmelidir.
    • Üzeri örtülmemelidir.
    • Ateşli kişinin bol sıvı alınması sağlanmalıdır.
    • Vücut ısısı düşmüyorsa hekime başvurulmalıdır.

    TEDAVİLER

    Ateş, acil başvurularının sık nedenlerinden biridir. Ateş önemli bir klinik işarettir. Ateş yönetiminde ilk basamak sebebinin belirlenmesidir. Hasta rahatlığının arttırılması da ateş düşürmenin en önemli gerekçelerindendir. Yapılacak klinik muayene sonrası, belirlenen tedavi uygulanır.

  • ASTIM NEDENLERİ, BELİRTİLERİ VE TEDAVİ YÖNTEMLERİ

    ASTIM NEDİR?

    Astım birçok hücre ve hücre bileşeninin rol oynadığı hava yollarında meydana gelen kronik bir hastalıktır. Astım, duyarlı kişilerde nöbetler halinde ve özellikle gece ve/veya sabaha karşı gelen hırıltı, nefes darlığı, göğüste sıkışma ve öksürük ataklarına neden olur.

    ASTIM YAYGIN BELİRTİLERİ

    • Özellikle gece ve sabahın erken saatlerinde meydana gelen tekrarlayan hırıltılı solunum,
    • Nefes darlığı,
    • Göğüste sıkışma hissi
    • Öksürük atakları
    • Hava yolu aşırı duyarlılığı

    ASTIMI NELER TETİKLER?

    Ataklar halinde gelen bu değişiklikler genellikle polen, küf, hayvan tüyleri, toz akarları gibi alerjenler veya sigara dumanı, partiküler maddeler ve uçucu organik bileşikler gibi irritanlar, soğuk hava, egzersiz ve solunum yolu infeksiyonları gibi çeşitli faktörlerle tetiklenir.

    Hastaların çoğunda atak kısa süreli seyreder, ataklar sırasında meydana gelen solunum yolu değişiklikleri kendiliğinden veya tedavi ile düzelir. Hastalarda belirli dönemlerde astım alevlenmeleri görülebilir ve bu alevlenmeler hayatı tehdit edici olabilir.

    ASTIMA NEDEN OLAN RİSK FAKTÖRLERİ

    1. Genetik Faktörler

    -Hava yolu aşırı duyarlılığının gelişmesine yatkınlık yaratan genler

    -Obezite

    -Cinsiyet

    • Çevresel Faktörler

    Ev iç akarları kürklü hayvanlar (köpek, kendi, fare), hamam böceği alerjenleri, mantarlar, küf, mayalar.

    -Ev dışı: polenler, mantarlar, küf, mayalar.

    -Enfeksiyonlar

    -Sigara dumanı

    -Pasif içicilik

    -Aktif içicilik

    -Ev dışı/ev içi hava kirliliği

    -Beslenme

    ASTIM TANISI

    Uygun tedavinin yapılabilmesi için astım tanısının doğru konulması çok önemlidir. Astım tanısı çoğunlukla klinik bulgularla konur. Klinik öykü ve fizik muayene çocukluk çağı astım tanısının temelini oluşturur. Günümüzde astım tanısında kullanılabilecek altın standart bir test ya da belirteç yoktur. Laboratuvar bulguları tanının kesinleşmesi ve benzer semptom veren hastalıkların dışlanmasında yardımcıdır. Bazı durumlarda tedaviye yanıtın değerlendirilmesi de tanısal amaçla kullanılabilir.

    ASTIM TEDAVİSİ

    Astım tedavisinin ana amacı semptom kontrolü sağlamak ve astıma bağlı istenmeyen sonuçları önlemektir Astım tedavisinde kullanılan ilaçlar temel olarak kontrol edici ve semptom giderici ilaçlar olmak üzere iki grupta toplanır. Kontrol edici ilaçlar astımın kontrol altında tutulmasını sağlayan her gün kullanılan ilaçlardır.

    Hastanın tedavisinin düzenlenmesinin astım semptomlarına göre yani astım kontrolüne dayalı gerçekleştirilmesi basamak tedavisi olarak adlandırılır. Basamak tedavisinde amaç kullanılabilecek en az miktarda ilacı kullanarak hastalık kontrolünün sağlanmasıdır.

  • ASTİGMAT NEDİR?BELİRTİLERİ VE TEDAVİ YÖNTEMLERİ

    Gözün optik sisteminin kıvrımlarındaki düzensizlikler nedeniyle ışığın değişik meridyenlerde farklı kırılması sonucunda tek bir nokta oluşturulamaması durumudur. Kırılan ışınların bir noktaya odaklanmayıp da retina üzerinde farklı iki odak hattı oluşturması durumuna da “astigmatizm” adı verilir.

    ASTİGMAT BELİRTİLERİ

    Astigmat belirtileri, derecesine göre kişiden kişiye değişir.

    • Bulanık görme
    • Bozuk görme
    • Gece araç kullanırken görmede zorlanma
    • Uzun süreli okuma sonrası hissedilen göz yorgunluğu
    • Gözleri kısma
    • Göz tahrişi
    • Baş ağrısı
    • Gölgeli görme

    ASTİGMAT NEDEN OLUR?

    Sanılanın aksine düşük ışıkta kitap okumak ya da televizyonu yakın mesafeden izlemek astigmata neden olmaz. Aile bireylerinde astigmat ve keratakonus gibi görme bozukluğu bulunan kişilerde bu hastalığın görülme olasılığı oldukça yüksektir. Katarakt cerrahisi gibi göz ameliyatı geçmişi olan kişilerde de sonraki süreçte astigmat görülebilir.

    ASTİGMAT TEDAVİ YÖNTEMLERİ

    • Gözlük
    • Kontakt lens
    • Göz çizdirme
    • Lazer ile göz tedavisi
  • ARI SOKMASI

    Arı sokmaları sık karşılaşılan bir durumdur, insanların %56-94’ü yaşamları boyunca en az bir kez arı sokmasına maruz kalmaktadırlar. Arı sokması durumunda insanların bağışıklık sistemine bağlı olarak farklı belirtiler gözükebilmektedir. Bu nedenle arı sokmalarından dolayı meydana gelen alerjik durumlar zaman zaman çok ciddi durumlar oluşturabilir.

    ARI SOKMASI DURUMUNDA NE YAPMAK GEREKİR?

    Arı sokmalarına karşı herhangi bir alerjiniz yoksa; hafif ağrı, kaşıntı, kızarıklık, sokulan bölgenin şişmesi gibi belirtilerin görülmesi normaldir.

    Alerjisi olan bireylerde durum daha ağır seyredebilir; boğazda, dilde şişme, nefes darlığı, an, nabız değişikliği, baş dönmesi, mide bulantısı, bayılma vb. semptomlar var ise hemen bir sağlık kuruluşuna gidilmelidir.

    ARI SOKMALARINDA İLK YARDIM

    Eğer bireyin alerjisi yok ise;

    • Sokulan bölge soğuk su ve sabunla yıkanır, soğuk su acıyı dindirerek rahatlamaya yardımcı olacaktır.
    • Derinin üzerinden arının iğnesi görülüyorsa çıkarılır.
    • Soğuk buz kompresi yapılır, hem acının dinmesini önleyecek hem de şişlik oluşmamasını sağlayacaktır.
    • Mümkünse vücudun şiş bölgesi yukarıda tutulur, bu yöntem de şişliğin azalmasına yardımcı olacaktır.
    • Eğer arı ağızdan sokmuşsa ve solunumu güçleştiriyorsa hemen buz emmesi sağlanır ve tıbbi yardım istenir.

    Ağız içi sokmalarında ve alerji hikâyesi olanlarda tıbbi yardım istenir.

    Arılar, genellikle insanları soktuktan sonra, vücutlarının zehir pompalayan kısmını iğneleriyle birlikte vücudunuzda bırakır ve ölmek üzere uçarlar. Eşek arıları ise genelde iğnelerini bırakmazlar ama yine de kontrol etmelisiniz. Eğer böcek tarafından sokulan kişi bir çocuksa, çocuğu sakince cesaretlendirmeye çalışın, yatıştırın ve daha sonra iğneyi çıkarın.

  • ANNE SÜTÜ

    Anne sütü bileşiminin en önemli özelliği bebeğin yaşına ve durumuna uygun değişim göstermesidir. İçeriği bir anneden diğerine ve aynı annenin sütünde zamana göre değişkenlik göstermektedir. Anne sütünün miktarı ve besin içeriği; bebeğin doğduğu gebelik haftasına, bebeğin yaşına, gün içindeki zaman dilimine, emzirmenin başında veya sonunda olmasına göre değişir. Sütün besin içeriği bebeğin o andaki gereksinimlerine göre farklılık arzeder ve her anne bebeği için en uygun sütü üretir. Anne sütünün besinsel bileşenlerinin bir kısmı laktositlerde sentezlenirken, bir kısmı annenin diyeti yoluyla, bir kısmı da annenin depolarından temin edilir.

    ANNE SÜTÜNÜN AŞAMALARI

    Anne sütü 3 aşamadan oluşmaktadır.

    1. Kolostrum (Ağız sütü)
    2. Geçiş Sütü
    3. Olgun Süt

    Kolostrum sütü, doğumdan sonra ilk 4-5 gün anne tarafından yavruya verilen ilk süttür, diğer ismi ağız sütüdür. İçerdiği beta-karotenden dolayı sarı renkli olan kolostrum, doğumdan sonraki ilk günlerde salgılanır ve yenidoğanın gereksinimleri açısından büyük önem taşır. Kolostrumun olgun süte oranla enerji, yağ ve laktoz içeriği düşük; protein içeriği yüksektir. Ayrıca A ve E vitamini, beta-karoten, çinko ve eser elementle bakımından da zengindir.

    Geçiş sütünün, üretimi laktasyonun ilk haftasından sonra başlar ve doğum sonrası üçüncü hafta boyunca devam eder. Bu sütün immünoglobulin ve toplam protein içeriği kolostrumdakinden daha azdır, oysa laktoz, lipit, suda çözünür vitamin ve kalori içeriği daha fazladır. Üretilen süt hacmi, doğum sonrası ikinci haftanın sonunda 100-500 ml arasında artar.

    Olgun süt, diğer adıyla matür sütün içeriği emzirmenin başından sonuna doğru farklılık gösterir. Emzirmenin başında gelen süt, vitamin, protein ve sudan zengindir. Bu süte ön süt denir. Bebek sıvı ihtiyacının büyük bölümünü ön sütten karşılar. Öğünün sonunda salgılanan süte ise son süt denir. Son süt ön sütten daha beyaz görülür, çünkü yağdan zengindir ve bebeğin enerji ihtiyacının büyük bölümünü karşılar.

    ANNE SÜTÜNÜN İÇERİĞİ VE ÖZELLİKLERİ

    Emzirmenin yüksek olduğu dönemde, günde yaklaşık 1,5 litre süt oluşur (eğer annenin ikizleri varsa daha fazla olabilir). Anne sütünün bir litresinde yaklaşık 650-750 kcal bulunur. Bununla birlikte, sütün bileşimi ve kalori içeriği annenin diyetine ve memenin doluluk oranı gibi diğer faktörlere de bağlıdır.

    ANNE SÜTÜ İLE BESLENMENİN ÖNEMİ VE YARARLARI

    Anne sütü, bebeğin gereksinimi olan tüm besin maddelerini yeterli miktar ve kalitede içeren, mevcut bileşenleri bebeğin içinde bulunduğu dönemin ihtiyaçlarına göre farklılık gösteren ve çeşitli enfeksiyonlara karşı koruyucu özellikleriyle yegâne fizyolojik bebek besinidir. Her yenidoğan bireyin ilk altı ay sadece anne sütü ile beslenmesi, altı aydan sonra yeterli ve uygun gıdaların emzirmeye eklenerek beslenmeye devam edilmesi yaşamın ilk iki yılı açısından en ideal yöntemdir.

    ANNE SÜTÜ VE EMZİRME

    Sağlığın korunması ve geliştirilmesi, dengeli ve yeterli beslenme, sağlıklı büyüme ve gelişme, psikososyal gelişim ve ekonomik boyut açısından oldukça önemlidir. Bu özellikleri nedeniyle anne sütü biyopsikososyal özellikleriyle çok yönlü bir olgudur.

    Bebeğin anne sütü ile beslenmesinin anne sağlığı üzerinde birçok olumlu etkileri bulunmaktadır. Doğumdan sonra ilk bir saat içinde emzirmenin başlatılması, anne ile bebek arasında bağlanmayı güçlendirmekte, arka hipofizden oksitosin salınması sonucu annede kanama riskini düşürmektedir.

  • ANAL KAŞINTI (pruritus) NEDİR?

    Kaşıntı, çeşitli faktörlerle oluşan, hastayı rahatsız eden, kaşıma arzusu yaratan ve hoşa gitmeyen bir duygu olarak tanımlanır. Birçok dermatolojik, sistemik, dâhili ve nöropsikiyatrik hastalığın önemli bir bulgusu ve dermatolojik hastalıkların ise en sık gözlenen semptomu olarak değerlendirilmektedir. Özellikle dermatolojik hastalıkların yaşam kalitesi üzerindeki olumsuz etkilerinde kaşıntının ana faktördür.

    ANAL KAŞINTI BELİRTİLERİ

    Anal kaşıntı, makat bölgesinde oluşan kaşıma arzusu olarak tanımlanabilir. Anal kaşıntı ile birlikte kaşınan bölgede kızarma, ağrı, yanma gibi belirtiler görülebilir.

    KRONİK KAŞINTI VE AKUT KAŞINTI

    Kaşıntı ile kan dolaşımının hızlanması ve dokunun enfeksiyona karşı hazır hale getirilmesi kaşıntının bir savunma mekanizması olduğunu gösteren bir gerçektir. Kısa süren, etkenin ortadan kaldırılmasıyla gerileyen kaşıntılara “akut kaşıntı”, 6 haftadan uzun süren kişisel ve sosyal hayatı olumsuz etkileyen kaşıntılara “kronik kaşıntı” denir. Kaşıntı, bazen sistemik hastalığa eşlik eder veya psikolojik bozukluğun dışa yansıması olabilen lokal ya da yaygın hissedilebilen bir durumdur. Özellikle kronik kaşıntılarda hastaların %10-50’sinde altta yatan sistemik bir hastalık bulunabilmektedir.

    ANAL KAŞINTI TANI VE TEDAVİ YÖNTEMLERİ

    Doktor muayenesi kaşıntının akut veya kronik kaşıntı olduğunu belirlemek için yapılır. Eğer kaşıntı kronik bir duruma geldiyse kaşıntının ana kaynağını bulabilmek için, anoskopi, kolonoskopi, dışkı analizi gibi çeşitli tanı yöntemlerine başvurulabilir. Yapılan tetkiklerin sonucuna göre gerekli tedaviler doktor tarafından uygulanır.

  • ALT ISLATMA (enurezis) NEDİR?

    İdrar kontrolünün sağlanması beklenen yaşta istemsiz ve uygunsuz idrar kaçırmadır.

    Enürezis Nokturnaçocuklar arasında yaygın bir problemdir. Beş yaşındaki çocukların %15’i tam olarak idrarını tutamaz. Monosemptomatik ve nonmonosemptomatik enürezis olmak üzere ikiye ayrılır ayrıca primer-sekonder olarak sınıflandırılabilir.

    Sadece geceleri altını ıslatanlar monosemptomatik enürezis, gece altını ıslatmanın yanı sıra, gündüz de sıkışma, sık idrar yapma ve idrar kaçırma gibi aşırı aktif mesane semptomları olanlar ise non-monosemptomatik enürezis olarak tanımlanır.

    Primer enürezis: Doğumdan itibaren idrar kontrolünün sağlanamamış olmasıdır.

    Sekonder enüzeris: Tuvalet eğitimi tamamlandıktan sonra 6 aydan uzun bir süre kuru dönemin sonrasında idrar kaçırmanın başlamasıdır.             

    Enürezis nokturna çocukluk çağında en sık karşılaşılan üriner sistem problemlerindendir. Olumsuz psikososyal yönünün yanı sıra getirdiği ekonomik yük, enürezisi ciddi bir sağlık problemi haline getirmektedir. Aileler genellikle okul öncesi dönemde bu durumu gelişimsel olarak algılayabilirken, okul çocuğu ve adölesan dönemde daha fazla tıbbi destek ihtiyacı duymaktadırlar.

    ENÜREZİS NOKTURNA (ALTINI ISLATMA) NEDENLERİ?

    • Azalmış mesane kapasitesi,
    • Mesane disfonksiyonu,
    • Sinir sistemi olgunlaşmasında gecikme
    • Üst hava yolu tıkanıklığı
    • Uyku bozukluğu
    • Psikolojik faktörler
    • Genetik faktörler

    ENÜREZİS NOKTURNA (ALTINI ISLATMA) TANI YÖNTEMLERİ

    Enürezis farklı klinik seyri olabilen bir durum olmakla birlikte gece altını ıslatan çocuğun ilk değerlendirilmesinde tanı aşamasındaki amaç monosemptomatik olup olmadığını ayırt etmektir. Enürezis sınıflandırmasının yapılabilmesi, klinik tanı ve tedavi yönünden önemlidir. İyi bir anamnez almak hekimi doğru yönlendirmede birinci basamaktır.

    Hastalardan alınan öykü ile işeme alışkanlıkları, dışkılama alışkanlıkları, sıvı tüketimleri, uyku özellikleri, psikolojik durumları, ailede monosemptomatik enürezis öyküsü araştırılır.

    Objektif bir veri elde etmek için çocukların en az 2 gün idrar sıklığı ve miktarı, varsa kaçırma zamanları, işeme günlükleri ile kaydedilmelidir. Gece kaçırma için ise bir hafta süre ile bu çizelgenin tutulması idealdir. İşeme günlüğü, ek değerlendirme gereken durumları ve nonmonosemptomatik enürezisli çocukları saptamada faydalıdır

    ENÜREZİS NOKTURNA (ALTINI ISLATMA) TEDAVİ YÖNTEMLERİ

    Tedavi yaklaşımı işeme bozukluğunun tipi ve çocuğun yaşıyla yakından ilişkilidir. Tedavi hasta ilk görüldüğü anda başlar. İlk seçilecek yöntem non farmakolojik yöntem olmalıdır. Non farmakolojik tedavi davranış değiştirme, işeme günlüğü, işeme önerileri, diyet, pelvik taban egzersizleri (Kegel), biofeedback, temiz aralıklı kateterizasyondur. Davranış değiştirme ve işeme günlüğü tutulması çocuğun ve ailenin tedaviye katılımını sağlar. Ayrıca düzenli aralıklarla tuvalete gitmesini önermek, işeme sırasında uygun pozisyon ve ikili işeme ile mesanenin tam boşalmasına olanak vermek çok önemlidir. Hastanın günlük tükettiği su miktarı, günlük idrar miktarı, diyet anamnezi özellikle günlük sıvı ve lif tüketimi gözden geçirilmelidir.

    Enüreziste uygulanan tedavi yöntemleri genel olarak şu başlıklar altında incelenebilir;

    1. Hekim ve ailenin işbirliği

    2. Gece uyandırma ve kaldırma

    3. Sıvı kısıtlanması

    4. Ödüllendirme

    5. Kayıt tutma

    6. Tuvalet eğitimi

    7. Şartlandırma tedavisi (alarm sistemi)

    8. Farmakoterapi

    9. Psikoterapi

  • ALERJİ NEDİR?

    ALERJİ NEDİR?

    Günümüzde, ilerleyen ve gelişen teknolojiyle ters orantılı olarak insanların bünyesinde meydana gelen zayıflık, bağışıklık sistemine de etki ederek çevresel faktörlere karşı daha hassas olmamıza sebep olabilmektedir. Çevresel faktörlere karşı bağışıklık sisteminin verdiği aşırı duyarlılık durumuna alerji denir.

    Aşırı duyarlılık reaksiyonlarında ilk basamak antijenin vücuda girmesidir. Antijenler vücuda çeşitli yollarla girerler, örneğin ev tozunda bulunan alerjenler solunum yoluyla girmektedirler. Ev tozları içinde bir çok partikül bulunan bir karışımdır. Bu karışımın içinde polenler, mantar sporları, akarlar, gıda artıkları, bitki dokuları, bitki tüyleri, hayvan tüy ve deri döküntüleri, böcek parçaları, inşaat artıkları ile ev eşyalarından kopan parça ve kırıntılar bulunur.

    ALERJİ NASIL ORTAYA ÇIKAR VE BELİRTİLERİ NELEDERDİR?

    Alerjenler duyarlı insanlarda;

    • Aksırma,
    • Öksürme,
    • Burun akıntısı,
    • Göz kaşıntısı ve sulanması
    • Sık hapşırma
    • Vücutta belirli kızarıklık ve şişlikler

    gibi rahatsızlıklara sebep olurlar. Bu rahatsızlıklar bazen evlerin temizliği sırasında, bazen de çiçekli bitkilere yakın temasta bulunulduğunda veya çiçekler koklandığında görülür. Özellikle rüzgârla tozlaşan bitkilerin polenlerinin alerjiye sebep oldukları bilinmektedir.

    ALERJİ HASTALARININ DİKKAT ETMESİ GEREKEN HUSUSLAR

    • Tozlu ortamlarda çalışırken veya ev işi yaparken mutlaka bir maske takılmalıdır.
    • Sigara kesinlikle kullanılmamalı, kullanılıyorsa bırakılmalıdır.
    • Parfüm, oda, saç sprey ve deodorant gibi hassasiyete sebep olabilecek ürünler kullanılmamalıdır.
    • Evde alerjiye sebep olmayacak bitkiler beslenmeli, alerjiyi tetikleyecek hayvanlardan uzak durulmalıdır.
    • Polenlerin yoğun olduğu dönemlerde dışarıda maskeyle gezilmeli evdeki kapı, pencereler mümkün olduğunca kapalı tutulmalıdır.
    • Hazır gıdalarda alerjen maddeler olabilir bu sebeple tüketilmemelidir.
    • Deterjan, boya gibi kimyasal maddelerden etrafa yayılan kokulara karşı tedbir alınmalıdır.

    ALERJİ TANI YÖNTEMLERİ

    Alerjik hastalıklarda tanısal işlemler mutlaka alerji ve immünoloji uzmanları tarafından yapılmalıdır. Yapılan testlerin yorumlanması çok önemlidir. Alerjik hastalıklarda tanı konulması her kişiye ve her alerjik hastalığa bağlı olarak değişkenlik gösterir. Mutlaka doktorunuz tarafından bir tanı konulması gerekmektedir.

    Tanısal Yöntemler

    • Solunum fonksiyon testleri
    • Alerjenlerle deri testleri
    • Solunum yolu testleri
    • Besin testleri
    • İlaç testleri
    • Kan testi
    • Bazofil aktivasyon testleri
    • Lenfosit transformasyon testleri

    ALERJİ TEDAVİ YÖNTEMLERİ

    Alerjenleri ortadan kaldırmak tahmin edildiği gibi zor bir durumdur fakat alerjiye sebep olan etkenlerden mümkün olduğunca uzak durmak faydalı olacaktır. İlaç tedavisi kişiden kişiye farklılık göstererek doktor önerisiyle ilaçlar hastaya verilmektedir. Ancak kronik durumda alerji seyreden hastalarda ilaç geçici bir yöntemdir. En etkili tedavi ise aşıdır. Aşı tedavisinde alerjiye neden olan madde hastaya önce düşük dozda sonra ise dozu yükseltilerek verilmekte, hastanın alerjene karşı duyarlılığı yavaş yavaş ve zaman geçtikçe ortadan kaldırılmaktadır.